Melankolik Balık Bono
Fatma İnci
Melankolik Balık Bono
Fatma İnci
Sağlıklı bir insanın vücudunun yaklaşık yüzde yetmiş beşi su ise, bu suda yaşayan bir balık olmadığını düşünmek saflıktır. Vahim bir terslik olmadığı sürece her bebek kalbinin altında kendi serçe parmağına denk düşecek boyutta bir balıkla doğar. Bu balıklar kendilerine parmaklık görevi gören kaburgaların gerisinde, sıkışık ve evhamlı bir hayat sürerler. Günlerini dolduracak meşgaleleri olmadığından hep düşünür, düşündükleri meselelere tasalanırlar. Belki de bu sebeple bebekler yüzlerini ekşitip durur, devamlı ağlarlar. Yedirirsin doymaz; uyutursun uykusunu almaz; oturtursun kalkar; kaldırırsın yatar… gizemli varlıklardır bebekler. Bu karizmalarının sebebi de hep balıklardır.
Bebekler dile geldiğinde balıklarda da bir takım değişiklikler baş gösterir. Rengârenk pullarından yine rengârenk fikirler çıkar. Hamburgercinin vitrinindeki oyuncaklara uzanır yüzgeçleri, markette gözlerine takılan çiçek desenli eteği isterler. Arabalar, oyuncak bebekler, arabası olan oyuncak bebekler… Bu balıklar sevimli olmalarının yanı sıra epey açgözlüdür doğrusu. Ne zaman canları sıkılsa (ki işleri güçleri olmadığından bu sıkça rastladıkları bir sorundur) büyük bebeklerin (nam-ı diğer çocukların) ebeveynlerine feci faturalar çıkarırlar. Bilirsiniz işte, prenses dergileri ve gökkuşağı renginde dondurmalar…
Fakat yaşlanan bebeklerin eninde sonunda balıklarına veda etmesi gerekir. Kimse bu ayrılığa elinde karanfille gelmez. Ne bir paket sigaraya ne de büyüklerin tesellisine ihtiyaç duyulur. Öyle hafif bir şekilde ayrılır ki yollar, eksilen adımların farkına varmazsınız. Ergenliğe ulaşan bebekler belki de bu sebeple kendilerini derin bir boşlukta bulur. Çirkin sözler ağızlarını yuva edinir, kalplerinin altında açılan yere sürmeyecek aşkların kırıntıları doldurulur. Ancak 5-6 sene süren yasın ardından yetişkin bebekler dengeli bir ruh haline sahip olabilir.
Bu yüzden çokbilmiş bir doktor içimde mavi pullu bir balık yaşadığını söylediğinde epey şaşırdım. “Ben kırk iki yaşındayım.” dedim. “Bu nasıl mümkün olabilir?”
Gözlüklerinin üzerinden beni şöyle bir süzdü. “Nadir bir rahatsızlık fakat tehlikeli değil.” Elindeki kâğıtlara göz gezdirdi. “Fazla duygusallık ve melankoli sebebiyle arkadaşlarınızın tavsiyesiyle psikiyatriye başvurmuş, oradan da bana yönlendirilmişsiniz.”
“Evet, isminizi haberlerde görmüştüm zaten. Türkiye’nin ilk içsel balık terbiye uzmanıymışsınız. Sizce bana bir yardımınız dokunabilir mi? Yoksa fazla mı yaşlıyım? Ne de olsa… bir yetişkinim ben.”
“Yetişkin bebek terimini tercih ediyoruz. Sorunuza gelecek olursak, hayır hanımefendi. Tedavi için fazla yaşlı değilsiniz. Bir zamanlar bebek olan herkes doğru ilaç tedavisiyle iyileştirilebilir.”
“Bir zamanlar bebek olmayan insanlar mı var?”
“Evet, çoğu politikacı hukuk mezunu stajyer olarak doğmuştur.”
“Anladım. Benim sorunuma gelecek olursak…”
“Sizin sorununuz nadir olmasının yanı sıra oldukça basit bir mesele aslında. Elimdeki röntgen sonuçlarından anladığım kadarıyla,” baş parmağıyla bana çevirdiği bilgisayar ekranını işaret edip balığımı gösterdi, “sizin balığınız yıllar boyu gereğinden fazla beslenmiş.”
“Balığım, şişko mu yani?”
“Balık etli diyelim.” Doktor boğazını temizledi. “Gördüğünüz üzere balığınız oldukça büyümüş ve kalbinizi sıkıştırır olmuş. Onun baskısıyla melankoli damarınıza fazla yük binmiş. Eğer normal kilolu bir balık olsaydı ergenlik döneminden önce sizin onu içeride tutan kaburgalarınızın arasından geçip formunu kaybetmesi gerekirdi. Fakat onu öyle çok beslemişsiniz ki kaburgalarınızın arasındaki boşluk, balığınızın çıkışı için fazla dar kalıyor.” Bir süre düşündü. “Balığınızın ismi neydi?”
“Nasıl yani?”
İç çekip elindeki deftere birkaç not aldı. “Balığınıza isim bile vermediyseniz çok işimiz var. Her şeyden önce fazla kilolu bir balık demek, karşılanmamış ihtiyaçlar demek. Bu canlı isteklerini belirttiğinde hemen, en kısa sürede gerçekleşmelerini bekler. Biz bunu yetişkin bebekler olarak ‘şımarıklık’ diye adlandırırız. Bu yüzden balıkların terbiyesi bu denli önemli bir konudur. Onlara her istediklerini veremeyiz.”
“Anlıyorum.”
“Fakat birikmiş memnuniyetsizlik balıkların tüm arzularını yutmalarına sebep olur. Bu da fazla kiloyla sonuçlanır. Normalden birkaç ay geç olmasına rağmen kaygan yapılarının yardımıyla kaburga boşluklarından sıyrılan pek çok fazla kilolu balık vardır. Fakat Türkiye genelinde obeziteye yakalanmış balık sayısı çok azdır.”
“Obez bir balığım var yani. Hani balık etli demiştiniz?”
“Yersiz nüktedanlığımı mazur görün.” Bir işe yaradığından şüphe duyduğum gözlüklerini çıkarıp koltuğuna yaslandı ve bu sefer daha samimi bir biçimde konuştu: “Gerçekleştirmediğiniz çok fazla hayaliniz olsa gerek. Yaşınız daha genç olsaydı, size bu hayallerin peşinden koşmanızı öğütlerdim. Fakat dosyanızda yazanlara göre omuzlarınızda epey sorumluluğunuz var.”
“Evet… kızlarım ve eşim.”
“Öyleyse,” elindeki not kâğıdına bir şeyler karaladı ve bana uzattı, “bu tabletleri 2 hafta düzenli bir şekilde kullandıktan sonra tekrar kontrole gelin. O zaman konuşup sürecin nasıl ilerleyeceğini tartışırız. Psikolojik destek seçeneğini de değerlendireceğiz. Tabletlerin her birinden sabah akşam bir avuç almanız yeterli.”
“Nedir bunlar tam olarak?”
“Bunlara halk arasında ‘anı estetiği’ denir. Sisteminize eksikliğini çektiğiniz duygu ve hatıraların taklit versiyonlarını dahil ederler. Nasıl burnunuzu beğenmeyince gidip düzelttiriyorsanız sizi tatmin etmeyen anılarınıza da şekil verebilirsiniz. Bu tabletler doktor kontrolünde kullanıldığında aile ilişkilerinizi düzenler ve gündelik hayatınıza dengeyi getirir. Birkaç hafta içinde de balığınızın içinde tuttuğu arzuları bırakmasına sebep olur. Memnuniyetsizliğin ağırlığından kurtulan balığınız da zayıfladığı gibi kaburgalarınızın arasından geçip sisteminizi terk eder.”
“Fakat değişen anılarım bana sahte duygular vermez mi?”
“Elbette verir. Fakat bu o kadar da endişelenilecek bir konu değil. Her şeyde olduğu gibi tedavinize uyum sağlamak için de zaman gerekir. Bu duyguların alışılmadık olması sebebiyle tabletlerin yan etkisi olarak vücudun çeşitli yerlerinde kaşıntı görülebilir. Bunun için krem yazdım reçetenize. Kaşıntı olan bölgeye sürdüğünüz takdirde sizi rahatlatacaktır.”
Daha fazla soru sormak istemedim. Reçetemi alıp doktora teşekkür ettikten sonra klinikten ayrıldım. Eve dönerken U2’dan ‘Still Haven’t Found What I’m Looking For’ dinledim ve balığıma ‘Bono’ ismini koydum. Melankoli damarıma fazla baskı olduğundan mıdır nedir, arabamda oturup bir süre hüngür hüngür ağladım. Hiçbir şey yoluna girmeyecekmiş gibi hissettim.
Sağlıklı bir insanın vücudunun yaklaşık yüzde yetmiş beşi su ise, bu suda yaşayan bir balık olmadığını düşünmek saflıktır. Benim balığım obez bir balık. Ona akşam yemeği olarak sahte anılar sundum.