Sevgili Bay Restoran Eleştirmeni
Fatma İnci
Sevgili Bay Restoran Eleştirmeni
Fatma İnci
Sevgili Bay Restoran Eleştirmeni,
Hiçlikten gelip bir teselli bırakmıştınız. Sonra yine kaybolmuştunuz, teselliyi yanınıza almadan tabii. Üslubunuz insanı titretiyor. Bir restoran olsaydım nasıl da korkardım sizden! Ya da usulünce pişmemiş bir biftek, bayat bir balık olsaydım. Şefkatinizi yine o hiçlikte bir rafa kaldırmışsınız. Beğenmemeye kodlanmış dudak kenarlarınız. Çatık kaşlarınız yüzünden genç yaşınıza ters bir çizgi var alnınızda. Elbette sizi ne gördüm ne de duydum. Yalnız kaleminizden anlıyorum bunları. Herhalde dolma kalemdir, öyle hayal etmeyi istiyorum.
Neden bu mülayim tavır, merak içindeyim. Nereden rast geldiniz bana ve niçin yanımdan geçip gitmediniz? Nasıl oldu da gördünüz içimi, kat kat giyinmiştim. Başıma kırmızı şapkamı geçirmiştim, üstünde boğa tepindi. Nasıl gördünüz şapkamı çıkarmadan, ameliyat izini? Yalnız merak içindeyim.
Benim güzel değil, genç gözlerim var. Alımlı değil, genç yanaklarım… Bir tek gençliğime sahibim ve elimden kayıp gidiyor gibi. Günleri sayıyorum, bitsinler diye. Ocak’tan beri Eylül’ü bekliyorum. Eylülden beri kışın gelmesini aslında! Gelecek gelmesine, ben yine üşüyeceğim. Montum yine sıkacak kolumu ve boğazlı kazağım tenimi yakacak. Burnum güzel değil, genç sadece. Ellerim güzel değil, yalnız taze. Eleştirecek olsanız çok şey dökülür dudaklarınızdan. Ev yapımı köftenin fabrikadan geldiğini ikimiz de biliyoruz.
Moralimi bozmak yoktu, öyle demiştiniz. Nasıl tanıdınız moralimi anlayamadım. Genç dişlerimi göstererek gülümsüyorum. Genç kaşlarım birbirlerine düşman. Tek bir kırışıklık bulamazsınız alnımda. Öyleyse yere serilen moralimi nasıl oldu da sırtınızda taşıdınız? Ambulansı dahi aramadan, hastaneye nasıl yetiştirdiniz? Benimki yalnız merak, biliyorsunuz. Elimdeki tiramisuya iki yıldızdan fazlası çok!
Devamlı bir azar işitiyorum işini iyi yapmayan patronlardan. Park patronu, sınıf patronu, yemekhane patronu, kütüphane patronu. Çok iyi anlıyorlar iş tanımlarını. Sorumluluklarını ne de iyi biliyorlar. 7’den 77’ye, konuşmayı ne çok seviyorlar! Oysa benim elimde tarif kitabı yok. Gelişigüzel çırpıyorum yumurtayı. Kaynatırken dakika tutmuyorum. Şansıma hangi kıvam gelirse o! Yumurta patronları elleri kalçalarında “Ttt!” diyorlar. Koluma kelepçe niyetine bir saat. Siz olsanız alarm kurmamı isterdiniz. Bense içine su dolduruyorum. Romen rakamları yüzme bilmiyor. Boğulurken yalnız tik tak sesler duyuluyor.
Niçin bu nezaket? Nereden geliyor bu görgü? Hani dudak bükmekti tarzınız? Yanımda dünden kalma bir paket çikolatalı kek duruyor. Yanında sandal ağacı tütsüsü. Kime savunuyorsunuz beni? İçiniz neden ısınıyor? Görmediklerimi görmüş gibisiniz. Bu yaşınızdan mı ileri geliyor? Öyleyse 10 gün bekleseniz yeter. 1 yaş daha alacağım. İki sınav arası Beypazarı’nda nefes alıp yola çıkacağım. Ne zaman Ankara’dan ayrılsam dönmemek istiyorum. Yemekleri olmasa çekilmez gerçekten. Fakat İstanbul’da da bindiğim otobüs daraldıkça daralıyor. Tüm patronlar üstüme geliyor. Tabağınızdaki Çin yemeği tek bir yıldız dahi hak etmiyor.
Fabrika ayarlarına dönmek lazım. Yüzen romen rakamlarından kurtulanlar oldu. Gitmenin tam sırası. Ha hiçliğe ha Ankara’ya! Bar taburesi size rahat gelir zaten. Ben belki sedirin birine kurulurum. Ne nereden geldiğinizi ne de nereye gittiğinizi biliyorum. Dünyanın bir köşesinde acımasız biri var ve beni koruyor. Dünyanın o bir köşesindeki acımasız kişiye yalnız teşekkür etmek istiyorum.
Bugün hem bir kaşık baldan hem de zeytinyağlı enginardan daha kıymetliyim. Sevgili Bay Restoran Eleştirmeni beni bir tavuk pilava takas etmez.